15 Temmuz 2011 Cuma

olay örgüsü yok sadece karakterler :)

olay örgüsü yok sadece karakterler :)


Aniden bastıran yağmur, işlerinden çıkıp eve dönmeye çalışanların üzerine kabus gibi çökmüştü. Yağmurun hızı arttıkça yoldaki arabalar da sanki daha çok yavaşlıyordu. İşyeri servisleri, özel araçlar, otobüsler yolu paylaşamıyordu artık. Zaten akşamüstü trafiğini her akşam çeken şehir daha da zorlu bir maratonun zoraki koşucuları olmuşlardı. 
Servislerden birinde, kırk yaşlarında bir kadın başını servisin camına dayamış, camın dışından dahi etkisini gösteren yağmur sularıyla nemlenen saçlarına aldırmadan uyukluyordu. Kafasında dolanan onlarca düşünceyle bir önceki günü, bugünü ve yarını düşünüyordu.
En üst katını görebilmek için başı neredeyse sırta yapışıncaya kadar kaldırmak gereken bir holdingde çalışıyordu. Muhasebe bölümünde sıradan bir eleman olarak başladığı iş hayatında, hırsı ve başarısı ile  müdür yardımcılığına kadar yükselmişti.
Bir önceki günün hesaplarını kontrol ederken yanlış bir hesaplama yaptığı düşüncesi aniden gözlerini açmasına neden oldu. Sonra da bugünün hesabıyla karıştırdığını farkedip rahatlayarak derin derin içini çekti.
Gereksiz yere telaş yaptığını bile bile her akşam eve dönüşte bu paniği yaşıyordu.  Hesap vermesi gereken üstlerinden başka, en başta kendisine hesap veriyordu her gün. Kuvvetli hafızasıyla, telefon ezberlemekte bile zorlanan çoğu insanı kıskandıracak kadar rakamı aklında tutuyordu.  
İşine bağlılığının ardındaki gerçek, yalnızlığıydı. Doğru olduğuna kesinlikle inansa da beynini meşgul etmek için kendi kendine oynadığı bir oyundu bu.
Tüm bu düşüncelere dalmışken, aniden kafasını camdan kaldırdı. Evde şeker kalmadığını hatırlayarak yüzünü astı. Almak için evinden bir sokak önceki markette inmeyi düşündü.
Bir ara vazgeçer gibi oldu. Fakat  bayan "her şey tam olmalı" bu fikri hemen uzaklaştırdı aklından ve servisin ineceği yere yaklaşmakta olduğunu farkederek şöforü ikaz etti.
Araç durup kapılarını açtığında, kadın kapının ağzındaki su birikintisini farkederek şöfore döndü ve sanki adamcağız bilinçli olarak orada durmuş gibi sert bir ses tonuyla biraz daha ilerlemesini istedi. Homurdanan şöfor aracı biraz daha ileri aldı ve kadın indi.
Kadının bu sert tavrına sinirlenen şöfor kadın indikten sonra arkasından biraz söylendi. Arabadakiler de şöfore hak verdi. Sonra yine sessizlik araca hakim oldu.
Her gün sabahın erken saatlerinde kalkıyor ve her çalışanı teker teker evlerinden ya da alabileceği en yakın yerden alarak işe götürüyordu. Erken kalkmanın azabını bildiğinden güzergah dışına da çıksa mümkün mertebede gayret gösteriyordu çalışanları yormamaya. 
Bu konuda patronundan çok fazla uyarı almıştı en başlarda. Fakat onun bu tavrına alışan patronu bir süre sonra yorgun düşmüştü bu ihtarlardan. Çalışanları içinde işe devamlılığı ve dikkatiyle en iyi personeli oydu. Bu nedenle ona iltimas geçiyordu ve pek karışmıyordu artık.
Son çalışanı bıraktıktan sonra evine yöneldi ve aracı evinin önüne park etti. Bir yandan yorgunluk bir yandan da son yaşadığı tatsızlık, onu sinirli yapmaya yetmişti bile. Eve girdi, karısının verdiği ev terliklerini giydi ve elini yüzünü yıkamak üzere banyoya gitti. Yüzünü yıkadıktan sonra havluyu eline aldı. Kurulanmadan önce yüzüne uzun uzun baktı. 
Uzun yol şöforlüğü yaptığı günleri hatırladı. Yine yoruluyordu, hatta daha da çok, fakat tek başınaydı ve saatler ve bazen günler süren yolculuklarında kafasını dinliyordu. On yıl önce olsaydı o işi kaldırmak kolaydı da altmış yaşından sonra pek de gözü kesmiyordu yollara düşmeye.
Yemeğe oturmadan önce salondaki koltuğa kuruldu ve televizyon izledi biraz. Sofranın hazır olduğunu söyleyen karısının sesiyle kalktı ve yemeğini yedi.
Yemekten sonra yine koltuğuna kuruldu. Yorgun argın işten geldiğinde kendisini karşılayan biri olduğunu düşünerek gülümsedi bir an. Örgüsünü örmekte olan karısı neden güldüğünü sorduğunda "hiç" dedi. 
Kocası eve geldiğinde suratının asıl olduğunu farketmişti kadın. Fakat yorgunluğuna ve uykusuzluğuna verdiği için ses çıkarmamıştı.  Aç gelmiştir düşüncesiyle sofrayı kurmuştu hemen. Birlikte yemek yedikten sonra  her ikisi de günlük rutin akşam faaliyetlerine dönmüşlerdi. 
Ondan uzak kaldığı seneleri düşündü. Oğlu evlenene dek hissetmemişti yalnızlığı, evlendikten kısa bir süre sonra da bir kız torun gelmişti.
Fakat artık torunu da büyümüş ve artık sadece bayramlarda ziyaret edilen bir aile büyüğü olmuştu. İşte yalnızlığı da tam o zamanlar hissetmeye başlamıştı.
Bir evin tek kızıydı. Ailesi görücü usulü kocasıyla evlendirmişti onu. Bir defa pastanede teyzesinin kızının da refakatiyle görüşmüşlerdi hepsi o. İlk intiba son intibadır derler ya. Sevmişti ilk görüşte. Kibar, sakin, iyi huylu birine benziyor demişti annesi fikrini sorduğunda.
Beş altı ay içinde de söz,nişan, düğün yapılıp evlenmişlerdi. Evlilikleri boyunca sadece bir dönem yokluk çekmişlerdi. oğulları o sırada lise çağlarındaydı. Kocasının uzun yola gitmeye başladığı dönemdi. Ayrılık vardı fakat yiyecek ekmekleri de.
Kadın kocasına baktı. Birlikte ağarttıkları saçlarına ve yüzünde oluşan çizgilere. Yorgunluk erken yaşlandırmıştı. Fakat beraberlerdi. Tekrar başını önüne eğerek örgüsüne devam etti.
Telefon çaldı. Adam telefona yöneldi. Yanlış numara olduğu anlaşılınca karşı taraftaki kibar bir erkek sesi özür diledi ve telefonu kapattı. 
 Telefonu kapatan genç adam, arkadaşını aramak isterken yanlış numara çevirmiş olmanın verdiği şaşkınlıkla telefona baktı. Parmaklarıyla bir müddet telefonun tuşları üzerinde istemsiz şekilde tempo tuttu. Aniden yaptığı yanlışlığı farketti ve doğru numarayı çevirerek karşı tarafı bekledi. 
Telefon defalarca çaldı fakat açan olmadı. 
Sinirlenmeye başladı ve telefonu kapattı. Cep telefonunu tam zamanında  su birikintisine düşürdüğü için  kendine sövdü. Telefonla ulaşma imkanı kalmadığı arkadaşına internet üzerinden mesaj yollamayı düşündü. 
Bir hafta önce görüştüklerinde,  çalıştığı şirkette ona uygun bir pozisyon olduğunu söylemişti arkadaşı. Bugün için de kendisini aramasını istemişti. Fakat ezberinde değildi işte telefonu. 
Mesajı attı ve mutfağa giderek kendisine bir kahve hazırladı. 
Suyu kaynatırken düşüncelere daldı. Bir sene önce mezun olmuştu fakat hala işsizdi. Bu düşünce içinde sıkıntı yarattı. Derin bir of çekti ve hazırlamış olduğu kahvesini alarak odasına yöneldi.  

2 yorum:

  1. "Sarıkız ve Peynir" öyküne göre daha iyi bir şekilde yazılmış. Olay örgüsü olmadan sadece karakterleri anlatmışsın ama daha iyi. Karakterleri iyi betimlemişsin ve geçişleri güzel yapmışsın... Güzel ama tabii ki gelişmesi gereken noktalar da mevcut...

    Eleştiriye gelince, biçimsel olarak vurgulayacağım noktalar var:

    1- (Önceki öykünde belirtmeyi unuttum) Paragrafları net bir şekilde ayırırsan iyi olur. Hem görsel olarak iyi olur hem kişide okuma isteği olur hem de okuması rahat olur. Bu şekilde yazı tek bir paragraftan oluşuyor gibi...

    2- Öncekinde yaptığın hatalar burada da var: "Fark etmek" ayrı yazılır... Bir de bir cümlen şöyle olmalı: "Kibar, sakin, iyi huylu birine benziyor." demişti annesi fikrini sorduğunda.

    Bunun dışında bir-iki ufak hataların da var şekilsel olarak ama daha iyi daha derli toplu bir anlatım var. Sanki uzun bir kitabın, romanın hatta bir sinema filminin karakterlerini anlatma, karakterlerinin tanıma aşaması yani giriş aşaması olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten çok teşekkür ederim.."Bok gibi olmuş" desen de kabulum biliyor musun..
    Her yazıda daha da gelişeceğim bunu biliyorum:))

    YanıtlaSil